Antimikrobiyal direncin artmaya devam etmesi nedeniyle tüketiciler antimikrobiyal kullanılmayan et üretimi için baskı yapıyorlar. Bununla birlikte, antibiyotik azaltımı hem üreticiler hem de düzenleyiciler açısından iyonoforları da hedef almalıdır. Doğal bir çözüm olarak fitomoleküller, mevcut koksidiyoz kontrol programları için en uygun tamamlayıcılardan olabilir ve zararlı ilaçlara bağımlılığı azaltarak kanatlı yetiştiriciliğini daha sürdürülebilir hale getirmek için fırsatlar sunabilir.

Pretect D Ürün Müdürü
EW Nutrition

Teknik Direktör
EW Nutrition
Yılda 14 milyar ABD dolarını aşan maliyetiyle (Blake, 2020) koksidiyoz, kanatlı sektöründeki en yıkıcı enterik sorunlardan biridir. Maliyetler açısından bakıldığında, koksidiyozun subklinik formları üretim kayıplarının çoğunu oluşturmaktadır; çünkü bağırsak hücrelerinin zarar görmesi daha düşük vücut ağırlığına, daha yüksek yem dönüşüm oranlarına, sürü homojenliğinin bozulmasına ve deri pigmentasyonunda sorunlara neden olmaktadır. Bu zorluğun üstesinden ancak kanatlılarda koksidiyoz kontrolünün temellerini ve üreticilerin koksidiyoz risklerini yönetmek için hangi seçeneklere sahip olduğunu anlarsak gelebiliriz.
MEVCUT STRATEJİLER ZAYIF NOKTALARI GÖSTERİYOR
İyi çiftlik yönetimi, altlık yönetimi, mekik ve rotasyon programları gibi koksidiyoz kontrol programları klinik koksidiyozu önlemenin temelini oluşturur. Daha başarılı stratejiler arasında hastalığın izlenmesi, koksidiyostatların stratejik kullanımı ve giderek artan koksidiyoz aşıları yer almaktadır. Bununla birlikte, koksidiyanın kendine has özelliklerinden dolayı bu parazitlerin kontrolü genellikle zordur. Mevcut koksidiyostatlara karşı gelişen direnç, üstesinden gelinmesi en zor ve zorlayıcı faktördür.
İdeal olarak, koksidiyoz kontrol programları çiftlik geçmişine ve enfeksiyonun şiddetine göre geliştirilir. Geleneksel olarak kullanılan koksidiyostatlar kimyasallar ve iyonoforlardır, iyonoforlar ise polieter antibiyotiklerdir. Direnç gelişimini önlemek için koksidiyostatlar mekik veya rotasyon programlarında kullanılmıştır; rotasyon programında antikoksidiyal sürüden sürüye değişirken, mekik programında bir üretim döngüsü içinde değişmektedir (Chapman, 1997).
Ancak bu kontrol stratejileri %100 etkili değildir. Bunun nedeni, mevcut ilaç moleküllerindeki çeşitlilik eksikliği ve bazı moleküllerin programlar dahilinde aşırı kullanımıdır. Yeterli koksidiyoz izleme ve titiz finansal optimizasyon eksikliği, genellikle maliyet tasarrufu sağlayan ancak yalnızca marjinal düzeyde etkili çözümlere yol açmaktadır. İlk bakışta etkili gibi görünseler de gerçekte direnci, subklinik koksidiyoz gelişimini, kötüleşen yem dönüşüm oranını ve muhtemelen klinik koksidiyozu teşvik etmektedirler.
PAZAR TALEPLERİ VE DÜZENLEMELER, KOKSİDİYOZ KONTROL STRATEJİLERİNİ YÖNLENDİRİYOR
Koksidiyoz kontrol stratejilerinin değiştirilmesinde iki ana etken vardır: antimikrobiyal direncin azaltılmasına yönelik küresel ilgi ve antibiyotiksiz et üretimine yönelik tüketici talebi.
YETKİLİLER İYONOFORLARA DOKUNMADI
Daha 1990’ların sonunda, artan antimikrobiyal direnç korkusu nedeniyle AB, “tıbbi tedavide kullanılan antibiyotiklere karşı direnci azaltmaya yardımcı olmak” amacıyla tipik büyüme destekleyicileri olan Avoparcin, Bacitracin zinc, Spiramycin, Virginiamycin ve Tylosin phosphate’in iznini geri çekti. Ancak, aynı zamanda antibiyotik olan iyonoforlara dokunulmadı: Avrupa Parlamentosu ve Konseyi’nin 22 Eylül 2003 tarihli ve 1831/2003 [13] sayılı yönetmeliği, koksidiyostatlar ile antibiyotik büyüme destekleyicileri arasında net bir ayrım yaptı. Birincil etki alanı bağırsak mikroflorası olan antibiyotik büyüme destekleyicilerinin aksine, koksidiyostatlar sadece bağırsak mikroflorasına karşı ikincil ve artık aktiviteye sahiptir. Dahası, Komisyon 2022 yılında “hijyenik önlemler ve adaptif hayvancılık tedbirleri kanatlıları koksidiyozdan ari tutmak için yeterli olmadığından” ve “modern kanatlı hayvancılığı şu anda ancak parazitlerin gelişimleri sırasında inhibe edilmesi veya öldürülmesi yoluyla koksidiyozun önlenebilmesi halinde uygulanabilir olduğundan” koksidiyostatların kullanımının “antibiyotik kökenli olsa bile” şu anda göz ardı edilmeyeceğini beyan etti (MEMO/02/66, 2022). Başka bir deyişle, Komisyon iyonoforlara halen izin verildiğini kabul ettir çünkü kârlı kanatlı yetiştiriciliğinde koksidiyozu kontrol etmenin başka bir yolu olmadığına inanıyordu.
TÜKETİCİ EĞİLİMLERİ DOĞAL ÇÖZÜMLER ÜZERİNE ARAŞTIRMA YAPILMASINI SAĞLADI
Tüketicilerin antibiyotiği azaltılmış veya daha da iyisi antibiyotiksiz et üretimine yönelik talebi nedeniyle, koksidiyozla doğal çözümlerle mücadele etmek için yoğunlaştırılmış endüstriyel araştırmalar başarı göstermiştir. Bilgi, araştırma ve teknolojik gelişmeler artık koksidiya kontrol programının etkili bir parçası olabilecek ve ilaç bağımlılığını azaltarak kanatlı yetiştiriciliğini daha da sürdürülebilir hale getirme fırsatları yaratabilecek çözümler sunma aşamasındadır.
Diğer ülkelerdeki üreticiler şimdiden tepki gösterdi. Yem katkı maddesi olarak kullanılmalarına izin verilen AB’deki iyonofor rejiminden farklı olarak, Amerika Birleşik Devletleri’nde polieter-iyonofor sınıfına ait koksidiyostatlara NAE (No Antibiotics Ever) ve RWE (Raised Without Antibiotics) programlarında izin verilmemektedir. Koksidiyoz kontrolü, iyonofor kullanmak yerine canlı aşılar, sentetik bileşikler, fitomoleküller ve çiftlik yönetiminin bir kombinasyonu ile veterinerler tarafından yönetilir. Bu yaklaşım, ABD’deki etlik piliç eti üretiminin %50’sinden fazlasının NAE olmasının da gösterdiği gibi, başarılı olabilmektedir. Bir başka örnek de önde gelen iki perakende mağaza zincirinin kimyasal koksidiyostatları etlik piliç üretiminden hariç tuttuğu Avustralya’dır. Norveç gibi bazı Avrupa ülkelerinde, iyonoforların yasaklanmasına giderek daha fazla odaklanılmaktadır.
DOĞAL ÇÖZÜMLERE GEÇİŞ BİLGİ VE İNCELİK GEREKTİRİR
Başlangıçta, geleneksel üretimden NAE üretimine geçiş zor olabilir. İyonoforları dışarıda bırakma ve kontrol programını yalnızca farklı etki modlarına sahip kimyasallarla yönetme olasılığı vardır. Bununla birlikte, aşılama ve kimyasalların bir kombinasyonu (bio-shuttle programı) veya fitomoleküllerin aşılama ve/veya kimyasallarla kombinasyonu daha etkilidir (Gaydos, 2022).
KOKSİDİYOZ AŞISININ ESASLARI
Koksidiyozu kontrol etmek için doğal çözümlerin kullanılmasına karar verildiğinde, aşılama hakkında bazı şeylerin bilinmesi gerekir:
1. Sahadan seçilen doğal ve zayıflatılmış suşlar olmak üzere farklı aşı suşları vardır. Doğal suşlar orta derecede patojenite gösterir ve sürünün kontrollü bir şekilde enfekte edilmesini sağlar. İkincisi, erken olgunlaşmış düşük patojeniteli suşlar olup, genellikle sadece düşük aşı sonrası reaksiyonlara neden olur veya hiç olmaz.
2. Aşılamayı içeren bir koksidiyoz programı, kuluçkahaneden başlayarak yetiştirme döngüsünün sonuna kadar olan dönemi kapsamalıdır. Aşıların mükemmel bir şekilde uygulanması ve aşı suşlarının etlik piliçler arasında başarılı bir şekilde sirküle edilmesi, çarpıcı bir başarı ve sürünün erken ve homojen bağışıklığı için yerine getirilmesi gereken ön koşullara sadece iki örnektir.
3. Aşıların mükemmel bir şekilde kullanılması hayati önem taşımaktadır. Bu amaçla, kuluçkahanede veya çiftliklerde aşılamaları gerçekleştiren personel eğitilmelidir. Bazı durumlarda, çiftlikte tutarlı ve yüksek kalitede uygulama yapmanın zor olduğu görülmüştür. Sonuç olarak, kuluçkahanede aşı uygulamasına olan ilgi artmaktadır.
FİTOKİMYASALLAR KOKSİDİYOZ KONTROL PROGRAMLARINI TAMAMLAMAK İÇİN MÜKEMMEL BİR ARAÇTIR
Aşıların bulunabilirliği sınırlı ve uygulama maliyetleri nispeten yüksek olduğundan endüstri, destekleyici önlemleri veya ürünleri araştırmakta ve fitokimyasalları en iyi seçenek olarak keşfetmektedir. Etkili fitokimyasal maddeler, antimikrobiyal ve antiparazitik özelliklere sahiptir ve koksidiyoz ile enfekte olmuş kanatlılarda koruyucu bağışıklığı arttırır. Bu maddeler, aşılama ile dönüşümlü olarak, (zayıflatılmamış) yabani suş aşılarının reaksiyonlarını azaltmak için veya bir mekik programında kimyasal koksidiyostatlarla kombinasyon halinde kullanılabilirler.
Yakın tarihli bir derleme makalesinde (El-Shall ve ark., 2022), doğal bitkisel ürünler ve bunların özütlerinin, tavuk bağırsak dokularında Eimeria türlerinin istilasını, çoğalmasını ve gelişimini engelleyerek ookist oluşumunu etkili bir şekilde azalttığı tanımlanmıştır. Bitkisel ekstraktlardaki fenolik bileşikler, koksidya hücre ölümüne neden olur ve ookist sayısını düşürür. Ayrıca, bitkisel katkı maddeleri bağırsak lipid peroksidasyonunu azaltma, epitel onarımını kolaylaştırma ve Eimeria kaynaklı bağırsak geçirgenliğini azaltma gibi faydalar sunar.
Çeşitli fitokimyasal ilaçlar, El-Shall ve arkadaşlarının (2022) bir tablosunun bu basitleştirilmiş uyarlamasında gösterilmekte ve koksidya enfeksiyonu ile bağlantılı olarak kümes hayvanları üzerinde uygulanan etkileri göstermektedir.
TÜKETİCİLER DOĞALLIĞA OY VERİYOR – ÇÖZÜM FİTOKİMYASALLAR
Antimikrobiyal direncin artmaya devam etmesi nedeniyle tüketiciler antimikrobiyal kullanılmadan et üretimi için baskı yapıyorlar. Doğal bir çözüm olarak fitomoleküller, zararlı ilaçlara bağımlılığı azaltarak kanatlı yetiştiriciliğini daha sürdürülebilir hale getirmek için fırsatlar sunuyor. Bunların ortaya çıkmasıyla birlikte, antibiyotik direncinin kanatlı hayvan yetiştiriciliğinin kârlılığını etkilemeden kontrol altında tutulabileceği umudu doğuyor.
Madalina Diaconu Hakkında
Madalina Diaconu, çiftlik yönetimi ve deneysel çalışmalar, ürün geliştirme ve proje yönetimi (Group Roullier – Centre Mondial d’Innovation) ve bağırsak sağlığı yönetimi (EW Nutrition) alanlarında on yıldan fazla deneyime sahiptir. Hayvan Yetiştiriciliği ve İletişim Bilimleri okumuş ve hayvan ve su ürünleri yetiştiriciliği alanında yüksek lisans yapmıştır. EW Nutrition’da Global Ürün Müdürü olarak, zorlu durumlarda kanatlı bağırsak sağlığı, özellikle de koksidiyoz yönetimi üzerine odaklanmaktadır. Ayrıca çeşitli hayvan türleri için organik asitlerle ilgili gelişmeler üzerinde çalışmaktadır.Twan van Gerwe Hakkında
Twan van Gerwe, 2000 yılında Utrecht Üniversitesi’nden veteriner hekim olarak mezun oldu. Kanatlı saha veterineri olarak çalıştıktan sonra, bir doktora projesine ( etlik piliçlerde kampilobakter) başlamak için Utrecht Üniversitesi’ne yeniden katıldı ve kanatlı sağlığı dersleri verdi. 2009’dan 2017’ye kadar çok uluslu premiks/yem şirketlerinde çeşitli Ar-Ge pozisyonlarında çalıştı. EW Nutrition GmbH’ye 2017 yılında katılmıştır ve şu anda Global Teknik Direktör olarak görev yapmaktadır. Bu görevde, bölgesel ekipleri destekleyen ve dünyanın dört bir yanındaki müşterilerle doğrudan etkileşime giren tür uzmanlarından oluşan bir ekibe liderlik etmektedir.