Sürdürülebilir su ürünleri beslemesinde sektör hangi noktada?

Sürdürülebilir su ürünleri beslemesi için balık unu kullanımını azaltmak yeterli değildir; yem bileşenlerini ölçme, tedarik etme ve değer verme yöntemlerimizde bir değişiklik gereklidir. Deniz kaynaklı proteinler tartışmanın odak noktası olsa da bitki bazlı malzemeler ve yeni seçenekler de kendi zorluklarını beraberinde getirmektedir. Peki, gerçekten ilerleme kaydediyor muyuz? Alg yağlarından böcek unlarına kadar, cevaplar gelişen ham madde sepetinde yatıyor ve tüm hikâye bizi bekliyor.

Louise Buttle
Sustell™ Su Ürünleri Lideri ve Küresel Anahtar Müşteri Yöneticisi
dsm-firmenich ANH

Su ürünleri yetiştiriciliği, besleyici ve uygun fiyatlı hayvansal protein sağlayan sürdürülebilir bir kaynak olarak iyi bir konumdadır. 2021’de FAIRR sürdürülebilirlik endeksinde dünyanın en büyük 10 hayvansal protein şirketinden üçü, somon yetiştiriciliği sektöründendir. Bunlardan biri de zirvede yer almıştır. Peki, balık ve karides yetiştiriciliğinin sürdürülebilirliğini artırma noktasında, sektör olarak ne kadar yol kat ettik? Bu soruya yanıt verebilmek için ticari operasyonlarda kullanılan ham madde sepetine bakmamız gerekir. Zira yem, su ürünleri yetiştiriciliğinde maliyetin büyük bir kısmını ve çevresel ayak izinin ya da emisyonların %80’ini oluşturmaktadır. Ham madde sepeti, itibar ve sürdürülebilirlik açısından uzun süredir odak noktası olmuştur; özellikle de balık unu kullanımı söz konusu olduğunda…

Su ürünleri sektörünün sürdürülebilirlik yolundaki ilerlemesi, deniz kaynaklı ham madde kullanımını çeşitlendirmeye, soyanın sorumlu tedarikine ve alg yağı, böcek unu ile tek hücreli proteinler gibi yeni ham maddeleri yem sepetine eklenmesine bağlıdır. Ancak şaşırtıcı biçimde, sürdürülebilirlik konusunda öncü olarak görülen Norveç su ürünleri sektöründe, yenilikçi ham maddelerin somon yemlerinde kullanılma payı 2020 yılında %1’in altında kalmıştır (Nofima, 2022).

HAM MADDE SEPETİMİZ BUGÜN DAHA MI SÜRDÜRÜLEBİLİR?
2012–2020 döneminde, Norveç somon yemlerinde balık unu kullanımı %40 oranında azalmıştır (Şekil 1). Eğer sürdürülebilirliğin tek göstergesi balık ununa olan bağımlılığın azalması olsaydı, bu başlı başına bir başarı hikâyesi olurdu. Öte yandan, balık unu kullanımını hiç sorgulamayanlar da vardır. Diğer ham maddelere bakıldığında, örneğin soya protein konsantresi kullanımında (~%21) neredeyse hiçbir değişim görülmemiştir. 2020’de yeni bir ham madde olarak yalnızca guar küspesi tanımlanmıştır ve bunun da yem formülasyonundaki payı %4 olmuştur.

Şekil 1. (Nofima 2022, Ytrestoyl ve ark. 2015)

DENİZ KAYNAKLI HAM MADDELER – KESİM ARTIKLARI, METRİKLER VE SERTİFİKASYON
Deniz kaynaklı ham madde kullanımını çeşitlendirmek amacıyla beyaz balık endüstrisinden elde edilen kesim yan ürünlerini kullanmak gibi seçenekler, özellikle hayvansal yan ürün kullanımının kabul görmediği Avrupa’da, somon yemi şirketleri için önemli bir strateji olmuştur. Genel olarak, Norveç somon endüstrisinde deniz kaynaklı ham maddelerin yaklaşık %30’u, kesim yan ürünlerinden elde edilmektedir (2020 şirket sürdürülebilirlik raporları).

Protein için kaba yeme bağımlılık oranı, 2020 yılında 0,5’e düşmüştür (2016’da 0,6 idi). Bu, deniz proteinlerine olan bağımlılığın azaldığını göstermektedir (Tablo 1). Buna karşın, yağ için yem balıklarına yönelik bağımlılık oranı artmıştır. Bunun nedeni, balığın performansı, sağlığı ve refahı ile birlikte somon filetolarında daha yüksek omega-3 seviyelerini sağlama ihtiyacıdır (Tablo 1).

Son yıllarda, deniz stoklarının temini ve kaynakların sürdürülebilir şekilde yönetilen balıkçılık faaliyetlerinden sağlanması konusunda bazı hedefler ve taahhütler benimsendiği açıkça görülmektedir. Örneğin, MSC ve MarinTrust sertifikalı deniz ürünleri ve bazı pazarlarda balıkçılık iyileştirme programlarının benimsenmesi gibi… Ancak somon yemlerinin ham madde sepetine bakıldığında, çevresel etkinin büyük bir kısmının bitkisel proteinlerden ve yağlardan kaynaklandığı görülmektedir. Deniz kaynaklı proteinler çok konuşulsa da, yemin karbon ayak izini esasen bu bitkisel ham maddeler belirlememektedir. Dolayısıyla sürdürülebilirlik açısından farklı ham maddeleri karşılaştırırken çoklu kriterleri ve güvenilir verileri kullanarak büyük resmi dikkate almak gerekir.

SÜRDÜRÜLEBİLİR BESLEME, YEM BALIKLARININ ÖTESİ
Su ürünlerinde sürdürülebilir besleme, türleri gezegen sınırları içerisinde beslemek olarak tanımlanabilir. Sürdürülebilir değer zincirinde dikkate alınması gereken pek çok etki vardır: biyolojik çeşitlilik, su kullanımı, sera gazı emisyonları ve antibiyotik kullanımının azaltılması gibi (Şekil 2). Ayrıca, öğrenmemiz gereken yeni terimler de bulunmaktadır (bkz. Kutu 1).

Şekil 2

Sürdürülebilir üretimi teşvik etmenin temeli çiftliklerdeki verimliliktir ve bunu sağlamak büyük oranda üretim verimliliğine bağlıdır. Birçok yetiştiricilik türünde, besleme, yemleme ve hayvancılık uygulamalarına ilişkin bilgi ve yatırımlar sayesinde yem dönüşüm oranı zamanla düşürülmüştür. Ancak bazı ticari işletmelerdeki ölüm oranları, uzun vadede sürdürülebilir değildir.

YENİ HAM MADDELERE OLAN TALEP
Sektörün alternatif ham maddeler geliştirmesi gerektiğini sıkça duyarız. Ancak ham maddelerde gerçek bir değişimden söz edeceksek, yalnızca deniz bazlı kaynaklara alternatiflerden değil, tam anlamıyla yeni ham maddelerden bahsetmemiz gerekir.

Bu ham maddelerin balık veya karides üzerinde performans göstermesi, ölçeklenebilir olması, uygun maliyetli olması, uygun besin profili içermesi ve de özellikle günümüzde, düşük çevresel ayak izine sahip olması gerekir (Şekil 3).

Şekil 3

Böcek unu
2022 Uluslararası Balık Besleme ve Besin Sempozyumu’nda böcekler birçok sözlü sunumun konusu oldu ve böcek şirketleri son zamanlarda sermaye yatırımcılarının gözdesi haline geldi. Örneğin, böcek şirketlerine yaklaşık 1 milyar Euro tutarında yatırım yapıldığı açıklanmış ve Avrupa’daki düzenlemeler su ürünleri yemlerinde böcek unu kullanımına izin verdikten sonra, sermaye akışında büyük bir artış yaşanmıştır.

Rabobank, pazarın 2030 yılına kadar hacim açısından 500 bin tona ulaşabileceğini ve bu hacmin bir kısmının su ürünleri endüstrisi tarafından kullanılabileceğini tahmin etmektedir. Aynı zamanda, böcek ununun fiyatının da ton başına 1500-2500 Euro’ya düşeceği ve böylece kaliteli balık unu ile arasındaki farkın kapanacağı ve su ürünleri üreticileri için ticari olarak uygun hale geleceği tahmin edilmektedir.

AdobeStock | 309878433

Tek hücreli proteinler
Fermantasyon teknolojisi ile üretilen tek hücreli proteinler, ölçeklenebilirlik açısından büyük bir potansiyele sahiptir ve özellikle yeşil enerjiye geçişe odaklanıldığında, sıfır karbon yoğunluğu ve sıfır arazi kullanımı ile büyük ölçekte üretim potansiyeli sunmaktadır. Birçok şirket tek hücreli protein üretimi alanında faaliyet göstermektedir ve bu proteinler, şu ana kadar büyük ölçekte kullanılmamış olsa da umut verici yeni bir ham madde olarak görülmektedir. Yem stokuna ilişkin yenilikçi yaklaşımlar da bulunmaktadır (Şekil 3). Örneğin, Norveç Gıda Yenilik Merkezi, odun şekerleriyle beslenen mayalardan tek hücre proteini üretmektedir.

Alg yağları
Yeni ham maddeler arasında şu ana kadar açık ara önde olan ürün alg yağlarıdır. Veramaris ve Corbion, bugün ticari olarak uygun alg yağlarını büyük ölçekte tedarik etmektedir. Bu alg yağları, deniz kaynaklı yağ tedarikini destekleyerek yemdeki yağ oranının artırılmasını ve sektörün sürdürülebilir büyümesini sağlamaktadır. Cargill’in Norveç’teki tüm yemlere yosun yağları ekleyeceğini duyurması, Atlantic Sapphire, Skretting ve Veramaris arasında ortaklıkların kurulması ve Biomar’ın birkaç yıl öncesinden itibaren yosun yağları içeren yemler üretmesi gibi örnekler, bu ürünlerin kullanımının ivme kazandığını göstermektedir.

ÖLÇMEDEN YÖNETEMEZSİNİZ
Yeni ham maddelerin kabul görmesi için çevresel ayak izlerinin düşük olması, besin profillerinin mevcut kaynaklarla karşılaştırılabilir düzeyde olması ve fiyatlarının piyasanın kabul edebileceği seviyede olması gerekir. Çünkü değer zinciri, bizden çevresel etkimizi ölçmemizi ve azaltmamızı bekliyor ve sorular soruyor (Şekil 3). Ürünlerinin ayak izini bilmek isteyen tüketicilerden, en azından sera gazı (GHG) ayak izi hesaplamasını zorunlu kılan standartlara kadar farklı talepler gündeme geliyor. Bunun yanında, tam yaşam döngüsü değerlendirmesine (LCA) dayanan Enviroscore gibi etiketleme sistemleri hızla yayılıyor. Çoğu durumda bu süreç bilim temelli hedeflere (SBT) yönelik çalışmalarla da bütünleşiyor ve birçok perakendeci ile su ürünleri yetiştiriciliği şirketi tarafından benimseniyor.

Sektörün finansmanı da önemli bir diğer konu. Yatırımcılar ve bankalar kredilerini doğrulamak zorunda; ESG performans gereklilikleri ise giderek önem kazanıyor. Bununla birlikte sigorta şirketleri de iklimle ilgili riskleri üstlenmek zorunda. Bu ortamda, tam LCA ayak izi hesaplamasının önemi, oluşan baskı nedeniyle değer zinciri boyunca artacak. Şirketler Bilimsel Temelli Hedeflere ve diğer çevresel etki taahhütlerine bağlı kaldıkça, hem standart hem de yenilikçi ham maddelerin aynı metriklerle ölçülmesi ve karşılaştırılması ihtiyacı ortaya çıkacak.

Sektör, ayak izi, besin maddeleri ve fiyat konusunda bir formülasyon geliştirecektir. En önemlisi, her şirket kendi ayak izini ölçmek zorunda kalacak, çünkü sektör ortalamaları artık paydaşlar tarafından kabul edilmeyecektir. Doğru ayak izi ölçümü çok önemlidir ve tam yaşam döngüsü değerlendirmesi giderek daha önemli hale gelmektedir (Şekil 4). dsm-firmenich, önde gelen hayvansal protein üreticileriyle birlikte çalışarak, faaliyetlerinde LCA kullanımını hızlandırmaya çalışmaktadır.

Şekil 4

dsm-firmenich’in akıllı sürdürülebilirlik hizmeti olan Sustell™, ISO 14040/44 sertifikalı bir sistemdir. Bu sistem ölçümleri, pratik, bilimsel temelli ve kanıtlanmış çözümlerle birleştirerek tüm yetiştiricilik türlerinde ve çiftçilik sistemlerinde sürdürülebilirliğin değerini ortaya çıkarmaktadır. Gelecekte karbon ayak izi (ve sadece karbon değil), formülasyon ve ham madde karşılaştırmalarının bir parçası olacak ve emisyonları ölçmek, izlemek ve azaltmak için güvenilir ölçütler kullanmanız gerekecektir.

DEĞER ZİNCİRİNDE İŞ BİRLİĞİ
Yenilikçi bileşenleri ticarileştirmek için değer zinciri boyunca erken aşamada iş birliği yapmak çok önemlidir. Sektör olarak çabalarımızı ve uzmanlığımızı nasıl harekete geçirdiğimize dair bazı harika örnekler bulunmaktadır. Şekil 5, değer zinciri boyunca ham madde tedarikçileri, yem tedarikçileri, çiftçiler ve perakendeciler ile akademik kurumların rol oynadığı çeşitli ortaklık ve iş birliği yapılarını göstermektedir. Örneğin Küresel Somon Girişimi (GSI), 2015 yılında alternatif omega 3 bileşenleri tedarikçileri için rekabet öncesi bir ihaleye öncülük ederek sektörün dikkatini çekmiştir. Veramaris ise Avrupa’daki birçok perakendeciye yönelik olarak satış noktası odaklı bir iletişim kampanyası yürütmüştür. Bu iletişimde, Veramaris ile beslenen somon ve alabalıkların, omega 3 açısından zengin deniz yosunu özleri ile yetiştirildiği ve deniz biyolojik çeşitliliğini koruduğu bilgisi yer almıştır. Bu, su ürünleri yetiştiriciliğinde daha önce görülmemiş, farklılaşmaya yönelik başarılı bir yaklaşımdır.

şekil 5

DÖNÜŞÜMÜ DESTEKLEMEK
Günümüzde, su ürünleri yemlerinde deniz proteinlerine olan bağımlılık azalmıştır. Ayrıca, son yıllarda yem balıkçılığından elde edilen kaynakların çeşitlendirilmesi ve kesim artıklarıyla yapılan yemlerin kullanımı da yaygınlaşmıştır. Ancak, soya proteinlerine olan bağımlılık hala yüksektir. Sektör, deniz kaynaklarında ve soya proteinlerinde yüzde 100 sertifikasyona geçmeye çalışmaktadır. Fakat bugün, yenilikçi proteinler kullanılmamaktadır ve büyük ölçekli teknoloji eksikliği (piyasa fiyatı, hacimler) söz konusudur; su ürünleri türlerinde birçok yenilikçi adayın performansı iyi bilinmesine ve sermaye eksikliği olmamasına rağmen (en azından böcekler için)…

Ticari ölçekte çeşitli seçenekler mevcut olmasına rağmen, günümüzde özellikle alg kaynaklı omega 3 yağları giderek daha fazla benimsenmektedir. Yağ için yem balığı bağımlılık oranlarından da anlaşılacağı üzere, endüstrinin sürdürülebilir büyümesini sağlamak ve tüketicilere optimum omega 3 seviyelerine sahip somon sunmak için alglerden elde edilen ek omega 3 kaynakları kritik öneme sahiptir.

Su ürünleri yetiştiriciliğinin sürdürülebilirliğini değerlendirmek ve iyileştirmek için tam LCA ayak izi hesaplaması daha yaygın hale gelecektir. Sektör, iş birliği konusunda ilerleme kaydetmektedir ve bu, erken benimsenme için tek yoldur. Bununla birlikte, değer zinciri boyunca daha adil olacak ve ödeme taahhüdü ile büyük ölçekli benimsenmenin daha hızlı olabileceği yeni iş modelleri de incelenebilir. Somon, sürdürülebilirlik konusunda sektörün öncüsü olsa da birçok unsur diğer su ürünleri yetiştiriciliği sektörlerine de uygulanabilir.

dsm-firmenich olarak taahhüdümüzün bir parçası, daha sürdürülebilir gıda sistemlerine geçişi kolaylaştırmaktır. Sektör ortaklarımızla birlikte bunu mümkün kılıyoruz.